Aralık 20, 2025 | Habib Üstün
İnsan, bu dünyaya yalnızca bir beden olarak gelmez; içinde derin bir arayış, sessiz bir özlem ve çoğu zaman adını koyamadığı bir eksiklik duygusu ile doğar. Sahip oldukları arttıkça bile içindeki boşluğun dolmaması, aslında insanın dışarıda değil, özünde kaybettiği bir şeyi aradığının işaretidir. İşte bu arayış, benlikten birliğe uzanan yolculuğun ilk adımıdır.
İnsan neden kaynağını özler? Çünkü insan, geldiği yeri unutmuş bir yolcudur.
Benlik, insanın kendini “ayrı” bir varlık olarak algılamasıdır. “Ben” dediğimiz şey; düşüncelerimiz, rollerimiz, başarılarımız, korkularımız ve kimliklerimizden oluşur. Benlik, hayatta kalmak için gereklidir; ancak merkeze yerleştiğinde insanı hakikatten uzaklaştırır.
Benlik büyüdükçe:
Çünkü benlik, sınırlıdır. Sınırlı olan ise sonsuzu özler.
Birlik, tasavvufta tevhid kavramıyla ifade edilir. Tevhid, yalnızca “Allah birdir” demek değildir; varlığın kaynağının tek olduğunu idrak etmek demektir. Yani her şey O’ndan gelir, O’nunla var olur ve yine O’na döner.
Birlik bilinci:
İnsan bu bilince yaklaştıkça, içindeki özlem bir sessizliğe dönüşür. Çünkü aranan şey bulunmuştur.
Çünkü insan, ilahi bir nefesle yaratılmıştır. Bu nefes, insanda silinmeyen bir iz bırakır. Ne kadar bastırılırsa bastırılsın, ne kadar dünyaya yönelinirse yönelinsin, o iz kendini hissettirir.
Bu özlem bazen:
ortaya çıkar.
İnsan aslında dünyayı değil, kaynağını özler. Ama çoğu zaman bu özlemi yanlış adreslerde arar.
Tasavvufa göre ayrılık bir yanılsamadır. Damlanın denizden ayrı olduğunu sanması gibi… Oysa damla, özünde denizdir. İnsan da özünde ilahi kaynaktan kopmamıştır; sadece kendini ayrı sanmaktadır.
Bu yüzden tasavvuf, insanı bir şey eklemeye değil, unutulanı hatırlamaya çağırır. Yolculuk ileriye değil, içeriye doğrudur.
Bu yol:
Tasavvufta bu sürece “fenâ” denir: benlikte erime. Ardından gelen “bekâ” ise, Allah ile bilinçli bir varoluştur.
Yani insan yok olmaz; aksine gerçek varlığına uyanır.
“Kendini bilen, Rabbini bilir” sözü bu hakikatin özüdür. Kendini bilmek; güçlü ya da zayıf yanlarını saymak değil, nereden geldiğini ve kime ait olduğunu fark etmektir.
Bu fark edişle birlikte:
Çünkü insan artık yalnız olmadığını bilir.
Modern insan, hızla akan bir hayatın içinde benliğini sürekli besler:
Ama kalp doymaz. Çünkü kalbin gıdası madde değil, manadır. Kaynaktan uzaklaştıkça insan kendine de yabancılaşır.
Bu yüzden bugün birçok insan, adı konmamış bir boşlukla yaşar.
Benlikten birliğe giden yol, insanın en kadim yolculuğudur. Bu yolculukta insan bir şey kaybetmez; aksine yüklerinden arınır. Çünkü insan, kaynağını hatırladığında anlar ki:
İnsan, benliğin dar kalıplarından çıktığında birliğin sonsuzluğuna adım atar. Ve o zaman özlem diner. Çünkü özlenen yere varılmıştır.