Habib Üstün
← Tüm Makalelere Dön

“Var” Üzerine: Söylenen, Saklanan ve Söze Sığmayan

Aralık 26, 2025 | Habib Üstün

“Resûlullah’tan iki ilim öğrendim; birini yaydım, diğerini yaymış olsaydım boğazım kesilirdi.” (Ebu Hüreyre)

Bu söz, zahirde bir korkuya; bâtında ise insan idrakinin sınırlarına işaret eder. Sözü söyleyenin çekindiği şey yalnızca yanlış anlaşılmak değildir. Asıl korku, bilginin zamansız, hazırlıksız ve ehil olmayan zihinlerde yıkıcı bir etki doğurmasıdır. Çünkü her bilgi her akla söylenmez; her hakikat her dile sığmaz.

Bu rivayette geçen “iki ilim”, tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmıştır. Yayılmış olan ilim; şeriatın, ahlâkın ve toplumsal düzenin bilgisidir. Gizlenen ise varlığın mahiyetine, hakikatin çıplak doğasına dair bilgidir. Birincisi toplum inşa ederken, ikincisi çoğu zaman toplumları çözer. Çünkü insan, kendini merkeze koyarak düşündüğü sürece, merkezin kendisi olmadığını duymaya hazır değildir.

“Var” Olanı Nesneleştirmek

İnsanların büyük çoğunluğu “Allah vardır” dediğinde, bu sözü farkında olmadan bir nesneye dönüştürür. Mekândan münezzeh olduğunu söyler ama zihninde bir yer ayırır. Maddi olmadığını kabul eder fakat onu manevî bir varlık gibi tahayyül eder.

Oysa “Var” olan;

  • Ne maddedir ne mana,
  • Ne kavramdır ne hayal,
  • Ne düşüncenin ürünüdür ne de düşünceyle kuşatılabilir.

İnsan aklı, anlamak için tanımlar. Tanımlamak ise sınır koymaktır. Sınır konulan şey artık “Var” değil, tasavvur edilmiş bir varlık hâline gelir. Bu yüzden insanın ürettiği Tanrı tanımları, her zaman tanımlayanın idrak kapasitesi kadardır.

Bu tanımlar yıkıldığında, insanlar çoğu zaman “inkâr ettiklerini” sanır. Hâlbuki yıkılan, hakikat değil; zihinlerinde kurdukları puttur.

Kelime Hakikat Değildir

Hakikat ehli olanlar, “Var” hakkında konuşurken kelimeleri dikkatle seçer. Çünkü kelime, hakikatin kendisi değildir; yalnızca ona işaret eden bir gölgedir. Gölgeye takılan, güneşi kaçırır.

Bu nedenle derin hakikatler, çoğu zaman suskunlukla korunur. Sessizlik, cehaletten değil; bilginin ağırlığındandır.

Gelecek Islahın Dili

Gelecek olan büyük ıslahın dili de bu yüzden farklı olacaktır. O dil, Tanrı’yı tarif etmeye çalışan bir dil değil; insanı tarif eden bir dil olacaktır. Çünkü mesele “Var”ın ne olduğu değil, insanın kendini ne sandığıdır.

İnsan kendini merkezden çektiğinde, geriye zaten tarif edilemeyen kalır.

Bu anlayışta “Var”;

  • Düşünülen değil, düşünmeyi mümkün kılandır.
  • Bilinen değil, bilmeyi mümkün kılandır.
  • İnanılan değil, inancı mümkün kılandır.

O bir “şey” değildir ki ona inanılmış olsun. O, inanmanın zeminidir.

Neden Bazı Bilgiler Saklanır?

Bazı bilgiler gizem olsun diye saklanmaz; merhametten saklanır. Çünkü her insanın taşıyabileceği hakikat yükü farklıdır. İnsan, henüz “ben” dediği şeyin bir varsayım olduğunu kabul etmeden, “Var” hakkında söylenen her söz ya inkâra ya da sapmaya dönüşür.

Hakikat, onu taşıyacak kap olmadığında, kabı kırar.

Bu yüzden bazı gerçekler anlatılmaz;

  • Yaşanarak açılır,
  • Söylenerek değil, idrak edilerek anlaşılır.

Sonuç: Söylenmeyen Söz

“Var” anlatılmaz; fark edilir.
Tarif edilmez; idrak edilir.
Öğretilmez; uyanılır.

Ve belki de en büyük söz, söylenmeyendir.